13.04.2021

ÇINARLARIN GÖLGESİNDE

ÇINARLARIN GÖLGESİNDE

“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından da bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.” (Rum, 30/54)

İnsanın doğumla başlayan hayat yolculuğu; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık basamaklarından geçerek nihayete erer ve insan rabbine kavuşur. Bu dünyaya yalnızca Allah’a kul olma göreviyle gönderilen insanoğlu için bu dönemlerin her biri, Allah’a yaklaşmak adına birer fırsattır. Çocukluk dönemi sorumluluk yaşı değildir. Gençlikte ise hayata yeni başlamanın verdiği heyecanla nefsi arzuların zirve yaptığı ve birçok hatanın yapılabildiği bir dönemdir. Yetişkinlik dönemi; iş, aile, çocuklar derken hayat meşgalesinin en çok olduğu, insanın kendiyle baş başa kalamadığı, ibadetlerine bile istediği zamanı ayıramadığı bir dönem olarak geçer. İnsanı kemale ulaştıran, olgun bir mü’min olmanın huzurunu yaşatan en kıymetli dönem ise yaşlılıktır. Yaşlılık, bedenin yorulduğu ancak ruhun tecrübeyle yoğrulduğu bir bilgelik dönemidir.

Uzun yaşamak ve yaşlanmak da Rabbimizin insana sunduğu bir nimettir. Hayat boyu elde edilen tecrübelerle ve olgun gönülle yeni yetişen nesillere önderlik etmek, güzellikler üretmek için bir fırsattır. Bir adam gelerek, “ Ey Allah’ın Rasulü! İnsanların en hayırlısı kimdir?” diye sordu. Rasulullah (sav) şöyle cevap verdi: “ Ömrü uzun ve ameli güzel olandır.” Bununla birlikte bedenin zayıfladığı, bazı hastalıklarla giderek güçsüzleştiği bu dönem için Hz. Peygamber (sav) ümmetine de örnek olarak şu şekilde dua ederdi:

“Allah’ım! Tembellikten, düşkün ihtiyarlıktan, günahlardan ve borç içinde kalmaktan sana sığınırım.”

Yaşlılıkta en ciddi tehlike, yalnız kalma ve terkedilme korkusuyla beraber umutların kaybolması ve yaşama sevincinin solmasıdır. Buna bir de geçmişe dair pişmanlıklar ve ölüm korkusu da eklenirse yaşlılık dönemi insan için bitmeyen bir işkenceye dönüşür. Bütün bu duyguların en büyük sebebi yaşlıların hayat coşkusundan uzaklaştırılması ve aileden, toplumdan dışlanmasıdır. Hâlbuki saygı gören, hali hatırı sorulan, fikrine danışılan, çocuklarla gençlerle beraber hayatın coşkusunu hissedebilen bir yaşlı kendisini huzurlu ve güvende hisseder. Etrafına faydalı olmanın verdiği mutlulukla ömrünün son demlerini daha güzel geçirebilmek için hayata sarılır. İşte o zaman ölümle de barışır ve Mevlana’nın dediği gibi ölüm gününü Rabbine kavuşacağı düğün günü olarak bekler.

Bu dünyada her birimiz birbirimize emanetiz ve bize emanet edilenlerden de sorumluyuz. Hep evlatlarımız emanetmiş gibi düşünürüz. Ama yanı başımızdaki yaşlılarımız da bize emanettir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anne babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara “Öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et.” (İsra, 17/ 23-24)

Yaşlıların huzurevleri benzeri bir merkezde toplanarak toplumdan uzaklaştırılması, bizim kültürümüzde de dinimizde de yoktur. Yaşlılarımız, kendi aileleri içinde gereken ilgi ve sevgiyi hissederek hayattan kopmadan daha mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşam serüvenini tamamlarlar. Fakat genç-yaşlı bir arada yaşarken “Benim dediğim olacak! Yoksa hakkımı helal etmem!” diye zorlayan bir ebeveyn ya da “Senin zamanın geçti, artık söz bende!” diye direten bir genç olmaması gerekir. Hepimize düşen; merhamet köprüleri ile çocuk, genç, yetişkin ve yaşlı arasında aile bağlarını güçlendirmek ve herkesin birbirine destek olması için çabalamaktır. Gençlerin yaşlılarımıza yaşam enerjisi verirken onlarla sohbet etmesi, sözlerini kesmeden dinleyip heybelerindeki hikmetten nasip almaları ne büyük kardır.

Sevgili Peygamberimiz (sav) “ Yanında anne babasından biri yahut her ikisi ihtiyarlayıp da cennete giremeyen kişinin burnu yere sürtünsün.” diye uyarıyor bizleri. Bir başka hadisinde de şöyle diyor: “ Şu üç kişinin duası kesinlikle geri çevrilmez: Mazlumun duası, misafirin duası ve ana babanın evladına duası.” Yaşlılarımız aynı zamanda bizim cennet vesilemizdir. Onların bizim sevgi ve ilgimize ihtiyaç duymasından çok biz o çınarların gölgeleri altında sevgi, ilgi, bilgi ve tecrübelerine en önemlisi de dualarına muhtacız. Bu hafta 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası münasebetiyle yaşlılarımızın değerini bir kez daha idrak edebilmek ümidiyle…

Ne mutlu huzur içinde evlatlarını sevgiyle kucaklayan yaşlılarımıza ve ne mutlu yaşlılarına merhametle saygı gösteren evlatlarımıza.

NESİBE FEYZA BÜYÜKDİNÇ

ÇERKEZKÖY İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ VAİZİ